Anadolu topraklarının en efsanevi figürlerinden biri olan ve hikâyesini gene kendi adıyla modern bir uyarlama olarak izlediğimiz “Şahmaran”, çok yakında ikinci sezonuyla Netflix’te yayında… Peki “Yılanların Şahı”nın tarihteki hikâyesi nedir?
Yıllar önce Türkan Şoray olarak izlediğiniz Şahmaran’a, seneler sonra günümüzün en popüler isimlerinden biri olan Serenay Sarıkaya hayat verdi. Yayınlamaya başladığı günden itibaren üzerine çok yazıldı, çizildi. Beğeneni de oldu, laf söylemeden duramayanı da… Öyleydi, böyleydi derken dizinin ikinci sezonu da yayında! Tabii bu sefer Lilith falan devrede, çarşı-pazar daha da karışıyor anlayacağınız. Madem bu efsanevi varlığı anacağız epeyce, hikâyesinde ne anlatıldığını paylaşmak istedik.
Şahmaran, Anadolu topraklarının en önemli efsanelerinden… Güney Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde daha sık anlatılan Şahmaran, popülerliğini hep korudu, merak edildi. Kelime olarak “yılanların şahı” anlamına geliyor.
Farsça kökenli bir kelime olan Meran “yılan” demek. Aslında “Şah-ı Meran” olan isim, halk dilinde zaman içinde önce Şahmeran, sonra da Şahmaran olmuş. Başı insan ama gövdesi yılan olan bu dişi varlık, zamanında ona hizmet edenlerle birlikte bir yeraltı mağarasında yaşarmış. Söylentilere göre yaşadığı yer Mersin’in Tarsus ilçesi veya Adana Ceyhan ilçesi ile Misis arasında yer alan Yılan Kale… Mağarası yerin yedi kat altındaymış ama yeraltı lafta, burada büyük bir bahçe ile çok kıymetli eşyalar varmış. Burada yaşayan Meran adı verilen yılanlar, aslında oldukça bilgili ve şefkatliymiş. Onların başındaki Şahmaran ise yılanların barış içinde yaşamasını sağlayan, genç ve güzel bir kadınmış.
Fakir bir ailenin oğlu olan Cemşab, bir gün arkadaşlarıyla bal aramak için ormana gitmiş. Bir mağara keşfetmişler ama arkadaşları daha sonra Cemşab'ı orada bırakıp geri dönmüşler. Cemşap, mağarada bir delik fark etmiş ve ışığa doğru ilerlemeye başlamış. Şahmaran'ın büyülü bahçesini, havuz etrafındaki yılanları ve süt beyazı renginde vücudu olan Şahmaran'ı görmüş. Şahmaran, Cemşab'ı oldukça nazik bir şekilde karşılamış, genç adam da Şahmaran'ın güvenini kazanmış ve yıllarca onun misafiri olarak mağarada yaşamaya devam etmiş.
Cemşab bir gün Şahmaran’a bir söz vererek mağaradan çıkmış ve sevdiklerine kavuşmuş. Sonrasında, ülkenin kralı amansız bir hastalığa tutulmuş; tek çaresi Şahmaran'ın etini yemesiymiş. Ülkenin dört bir yanına haber salınmış. Herkes tek tek kontrol edilmiş, sıra Cemşab'a gelmiş fakat genç adam kaçmaya çalışmış. Durumun fark edilmesiyle hızlıca yakalanmış. Hamamda Cemşab'ın derisinin yılan derisi olduğu fark edilmiş. Şahmaran’ın mağarasına doğru yola çıkılmış ve Yılanların Şahı’na orada işkence edilmiş. Ölmeden önce “Ben insanoğluna itimat edilmeyeceğini biliyordum! Fakat ne çare yine aldandım!” demiş. Cemşab’a “Benim başımı kaynatıp padişaha içir, padişah kurtulsun, gövdemi de vezire içir, ölsün. Kuyruğumu da kaynatıp sen iç.” öğüdünü vermiş. Günümüzde Tıp dünyasının sembolü olan asaya sarılı iki yılanın, Şahmaran’ın şifa alanındaki bilgeliğinden geldiği düşünülmektedir. Şahmaran'ın yılanlarının ise Şahlarının öldüğünden haberleri yokmuş. Rivayet der ki, yılanlar ölüm haberini aldıklarında, Tarsus yılanların istilasına uğrayacaktır.