“Kader Cesurları Sever” söylemini “Rezonans” isimli kitabının kapağında da vurgulayan Binnur Duman, “alın yazısı” kavramına bambaşka bir perspektiften bakıyor ve özellikle son yıllarda çok ilgi çeken rezonans meselesinin kaderimizde, yaşamımızdaki etkilerinin altını çiziyor. Lisans eğitimini kimya üzerine yapmış, yan dal olarak fizik okumuş bir kadın olarak, şu anda uygulamasını yaptığı yöntemler için “bu da bir bilim” tanımını yapıyor. Peki kader gerçekten değiştirilebilir mi?
Kader neden cesurları sever?
Kutsal kitabımızda da var aslında “kader kulun çabasına aşıktır” diye… İnsanlar doğdukları ev, yaşadıkları ülke, bulundukları beden de dahil olmak üzere ilahi kontratta her şeyi seçerek gelirler. Doğdukları andan itibaren de kontratta olanlar gereği belli bir kader planı içindeler ama burada Allah, insanlara verdiği akıl, özgür irade özellikleriyle pek çok şeyi değiştirip, dönüştürme fırsatı sunar. Yol ayrımları kişilere bağlıdır. Doğru yola makul şekillerde, farkındalıkla gitmek mümkünken acı çekerek ilerlemek de olasıdır. Eğer sen buradaki değişim için gerekli cesareti ve özgüveni gösterip, evrenin sırlarını çözersen birçok şeyi acı çekmeden, hayatının bilgesi olarak tamamlayabilme gücüne sahip olduğunu görürsün. “Bu bir yazgıdır” deyip, evler, çocuklar, mezarlar çizerek, potansiyelini yaşamadan bir ömrü tamamlayan insanlar ise cesareti olmayanlardır.
Mutlak kader ve muallak kader nedir?
Kadercilik her şeyin kırılmaz bir zincir olduğuna inanmaktır. Gerçek kader ise cesaretinle, yazgınla kendi kaderini kendinin yazması demektir. Kaderin mimarı sensin.
Kesin yazılı olanlar nelerdir?
Senin tekâmül sürecinde, bu yaşama gelirken seçtiğin kontratın ne olduğuna bakmak lazım. Bu hayata sakat bir bedenle gelmeyi seçmiş olabilirsin, “ben böyle ebeveynleri seçmiş olamam!” diyebilirsin. Bunları söyleyen senin zihnindir, zihninin seçimi değil ruhunun seçimi önemlidir. Burası bir gezegendir ve geçicidir, kamp sürecidir. Burada ders diye bir şey yok, burada kendini bulmak var ki, herkesin sınavı kendine göredir, herkesin gen karması, tekâmül süreci farklıdır. Ergen, olgun, kristal ruhlar vardır… Biz burada hem öğreniyor hem öğretiyoruz. Tekamüle ekipçe, aileyle grup şeklinde halay çekilerek gidilmez. Herkes tek gelir-tek gider. Diğerleri bizim yol arkadaşlarımızdır.
Rezonans ile kader nasıl değiştirilir?
Sahip olduğun bilgeliğin farkına varırsan, olumsuzluklara odaklanmadan, “keşke”cilikten çıkıp o çemberi kırarsan, kabuklarını kırmaya cesaret edersen var olan potansiyelin, olağanüstü bir enerji ile birçok şeyi şekillendirir. Zihninden geçenler sadece EEG dediğimiz beyin dalgalarıdır… önemli olan kalbinden geçendir. Kalbin, duyguların iyi olursa yani EKG’niz doğru ritimdeyse o titreşim iyiyse, büyük bir titreşim alanı yaratırsın. Mesela kalbine bir duygu gelir “bunu çok istiyorum” dersiniz. Bu sana istetildiyse, nasibindir. Yaradan veya evrenin sonsuz, sınırsız, olasılıkları vardır; sınır koyan sen ve algılarındır. İmkansızı, imkanlı kılan bir sürü varoluş var. Sen bunu o salınım, titreşim ile örtüştürebilirsen, duygu ve düşüncelerin aynı frekansa gelip de eylemlerin ve davranışların buna yönelik olursa bir şeyler değişmeye başlar. Bırakmayı öğren, teslimiyetçi ve güvende ol. Kontrolü bırak, şüpheyi bırak, takibi bırak. Varoluşun zekâsı, çabasızdır. Her şeyi akışa bırakmak yan gelip yatmak değildir. Burada anlaşılması gereken şey; akışa bıraktığında her şey olması gereken en kolay şekliyle gerçekliğe dönüşecekken, bunu engelleyenin bizzat kendin olduğunu fark etmektir. Herkesin hikayesi doğumundan çok önce, ailesinin köklerinden başlar… Seçtiğin coğrafya, yetiştirildiğin din, genetik şifrelerin her şey… Her bir seçilmişlik bir kontrat üzerine gelir. Mesela şu anda bir röportajdayız fakat biz, sizinle bu konuşmayı daha önce ruhsal boyutta yaptık. Şu anda evrende bu diyaloğu gecikmeli olarak izdüşüm şeklinde deneyimliyoruz. Zaman görecelidir, onu bükebilirsin ve “an”da pek çok şey yapabilirsin. İnsan olağanüstü bir varlıktır; bu bedenden ibaret değildir ve potansiyeli inanılmazdır. Bizler boyutlar arası yolculuktayız.
Bir kere mi geliyoruz bu dünyaya?
Buradaki yaşam defalarca deneyimlenmez ama farklı yaşamları, farklı yerlerde deneyimleyebilirsin.
Kimya anadal ve fizik yan dal bir lisans eğitiminiz var. Sizin bu konularla ilgilenmeye başlamanız nasıl oldu?
Çocukluğumdan beri eğilimim vardı zaten. Şu anda uğraştığım alan da aslında bir bilim. Bilmeyenler ise insanları hurafelerle besliyorlar. Ben hiçbir zaman Esma, dua dağıtmam… İnsanlara geçmişten bilgi vermem. Aura alanına girerim uygulama sırasında, bilgi alırım ancak kişilere bunları aktarmam, çünkü doğru olmaz. Geçmişten gelenin söylenmesine gerek yok, zaten iyi olmak için gelmiş, daha büyük bir travma oluşturmak gereksiz. Gelecek ise gaybındır, gaybın ilmi ise Allah’a aittir.
“Bu bir bilimdir” kısmını biraz daha açabilir miyiz?
Hep aynı sonucu veren, deneylere, teorilere dayanan, hipotezleri olan şeylere bilim diyoruz. Bizimki bir içsel simya. Düşünce ve duyguların simyası… Bedeninle, düşüncelerinle, hormon bezlerinle, zihin ve bedenin bütünlüğü aslında. Bir holistik iyileşmedir bu uygulama. Holistik dendiğinde bana, bu tanım tıptır, tıp uzmanlığıdır diyorlar ben doktor değilim. Kimseye de iyileşme vaadinde bulunmam. Çalışmaları yaparım ve hatta uygulamaları öğretirim ki kişi bir daha bana gelmek zorunda kalmasın. Dört aşamada üstat yetiştiriyoruz, bunun yıllarca sürmesi gerekmiyor; yaşla da alakası yok, bilincin ne kadar hazır olduğu önemli.
“Kendi kul hakkına girmek” meselesi nedir?
Her zaman kendin ilk sırada olmalı, bu bencillik vs. değil. Bu tamamen “beni” korumaktır, sen kendinle tam anlamıyla “sen” olamazsan bir başkasıyla “biz” olamazsın. Sağlıklı ilişkiler kurmanın, toplumda sağlıklı birey olmanın koşulu, kendinle olan ilişkinin iyi olmasıdır. Hastalıklı, karmaşık, kaotik bir yapıdaysan, kendini iyileştirememişsen eşinle de çocuğunla da işvereninle de arkadaşınla da sorunlar yaşarsın.