Beden Bizim Fakat Karar Kimin?

Beden Bizim Fakat Karar Kimin?

Eski milli sporcu Ayşegül Demirsoy, bir eğitmen olarak yaşam biçimini değiştirmek isteyenlerin, sporu hayat tarzına çevirenlerin yol haritasını hazırlıyor. Kaleme aldığı “Beden Benim Karar Benim” kitabında ise estetik uygulamalardan güzellik kavramına, sağlıklı beslenmeden sporun sürekliliğine kadar pek çok konuya değinirken, kadınların fiziksel değişim ihtiyacında toplumun dayattığı şablonların da altını çiziyor.


“Beden Benim Karar Benim” isimli kitabın yazarı Ayşegül Demirsoy şampiyonlukları olan milli bir sporcu. Şimdi ise deneyimlerini, tecrübelerini başkalarına aktaran, kişilerin yapmak istedikleri değişimlere destek olan bir personal trainer. Yıllar boyunca, kadın bedeni üzerinde başkalarının söz sahibi olmasından hep büyük bir rahatsızlık duymuş. En nihayetinde düşüncelerini bir kitapta toplamaya karar vermiş ve “Beden Benim Karar Benim” ortaya çıkmış. İyi ki de çıkmış! Demirsoy kitabında, kadınların kendi fiziksel görünümleri üzerindeki “takıntılı” hallerinden özgürleşmelerine de değiniyor, sağlıklı kilo vermenin püf noktalarını da anlatıyor. Yani sayfalarda hem ruhsal hem de fiziksel olarak dönüşüm var! Zaten kendisine göre de sağlığın bütünsel olarak ele alınması lazım. Peki bedenimiz nasıl “bizim kararımıza” göre dönüşmeli, kadınlar hangi sebeplerle bu konuda sıkıntılar yaşıyor? Demirsoy şu yorumu yapıyor:


“Kadınların yaşadıkları handikapların altında yatan neden yetiştirilme tarzımız. Annelerimizin, büyüklerimizin geçmişinde de benzer durumlar var. Onlar çoğu zaman kendi seçimleri yerine başkalarının kararları üzerine bir hayat kurmuşlar aslında. Şu anda bile kendi seçimlerimize göre değil, var olan ‘şablonlara’ göre yapılıyor her şey. Güzellik algısı sürekli değişiyor; 80’lerde, 90’larda, 2000’lerde birbirinden farklıydı ve şimdi de farklı. Tabii inanılmaz bir algı yönetimi de var bu anlamda. Özellikle sosyal medya aracılığıyla çok etkili bir halde. Ancak bu güzellik tanımlamaları hep kadınlar üzerinden yapılıyor. Nedense erkeklerle ilgili böyle bir değerlendirme yok ve bu durum beni çok rahatsız ediyor. Estetik uygulamalarına falan karşı değilim, yanlış anlaşılmasın. Tam tersi insanın kendisini iyi hissetmesi için yaptırdığı şeyleri de çok seviyorum. Ancak burada değinmeye çalıştığım şey şu; ‘Bunu kendin istediğin için mi yoksa başkaları söylediği için mi yaptırıyorsun?’ Mesela bana birisi dedi ki ‘Bel çukurun yok, yaptırsana…’ Şahsen 40 yıl düşünsem aklıma gelecek bir şey değil bu. Özellikle kadınlarda bir farkındalık oluşturması için kitabın ismini böyle koydum. Çünkü her kadının bedeninde bir başkasının söz hakkı var ya kocasının ya toplumun ya da Instagram’ın. Spora başlamasından makyajını nasıl yapması gerektiğine dair, hep başkaları karar veriyor.”

Demirsoy, kilo verme kararında da aynı dinamiklerin etkili olduğunun altını çiziyor; “Sen kocan eleştirdiği için mi, sağlık sorunlarından ötürü mü, yoksa gerçekten değişim yaşamaya kararlı olduğundan mı kilo vermek istiyorsun? Yani kişileri o değişime iten asıl sebep ne? Kendini olduğun halinle sevmekten vazgeçip, farklı olmak istemenin altında ne yatıyor? Mesela şu anda geniş kalça moda. Dolayısıyla pek çok kadının kalçasında protez var. İsteyen de yaptırır, söylediğim gibi asla da karşı değilim ancak sen bunu kendi isteğinle, kendini daha iyi hissetmek için mi yaptırıyorsun yoksa erkekler seni beğensin diye mi? Eğer kendini öyle beğeniyorsan yaptırdığın uygulamalar, operasyonlar kimseyi ilgilendirmez. Ancak hep başkaları yüzünden, dış etkenlere bağlı olarak hamlelerde bulunuyorsan, işte burada bir farkındalık oluşması lazım. Bilinçaltımızdaki kodlarımızı anlamamız gerekiyor. Onları çözmeye başlayınca zaten taşlar da dökülüyor teker teker. Kolay olmuyor ama en nihayetinde oluyor.

Ayşegül Demirsoy toplumsal olarak kilo verme ve diyet yapma konusundaki handikaplarımızla ilgili ise şunları söylüyor; “Biz çok kolay yoldan sonuca ulaşmaya çalışıyoruz. Hâlâ, yoğurtla bazı otları karıştırıp tüketerek hızlı kilo vermeyi hedefleyenler var. Yağ yakmak başka bir şeydir, bunun için vücutta kalori açığının olması gerekir. Sağlıklı beslenmeden kilo verme ihtimalin de yoktur. Ülkemizde uygulanılan yanlış kürler, aktardan alınan ilaçlar, bazı zayıflama kampları yüzünden hayatını kaybedenler oldu. Bunların büyük bölümü de kadın, erkeklerin böyle bir derdi yok. Çünkü erkekler her türlü kabul görüyor, onlar da karşılarında, kendilerine hep annesi gibi davranacak kadınlar istiyor. Hep söylüyorum çocuklarınızı prens ve prenses gibi büyütmeyin elbette evlat çok kıymetli ama onları yaşama hazırlamak için bunun da bir dengesinin olması lazım. Çünkü sizin prens ve prensesiniz kimi zaman başkasının hiçbir şeyi olacak. Çocuklara asıl nasıl mutlu olacakları, mutlu olma halinin ne olduğu öğretilmeli.”

Demirsoy sağlık algısının bir bütün olduğunun altınız çiziyor; “Sağlık bütündür. Ruhun hasta olduğunda eninde sonunda bedenin hastalanır, bedenin hasta ise ruhuna yansır. Bedeni ruhun bu dünyadaki evi olarak tabir ediyorum. İkisinin birbirinden bağımsız olarak iyi olma hali diye bir şey yok. Bunun farkında olarak kendine yatırım yapmalı insan. Sadece yüzüne veya vücuduna uygulama yaptırarak tamamen kendini iyi hissedemezsin; iki fotoğraf koyarsın Instagram’a, seni alkışlarlar ancak bir süre sonra gene kendinle baş başasın. Dolayısıyla sadece tek bir taraftan huzurlu ve mutlu olamazsın. İnsan her zaman kendiyle kalır. Diğer insanlar yol arkadaşın kimisi uzun kimisi kısa süreli hayatında olacak. Demek istediğim ‘sağlık nedir’ farkında olmak lazım. Ne olursan olsun, kıymetli olduğunu bil. Her yıl değişecek bir şeydir güzellik kavramı, çünkü algıyı çok güzel yönlendirebilirsin. İnsanlar sağlıklı olmak istiyorsa günümüzdeki TV programlarını fazla izlememeli çünkü yemek programı da dahil tamamen kavga kültürü üzerine kurulu her şey. Toplumun algıladığı güzellik ölçüsünün dışında her halinin güzel olduğunu kabul etmen lazım. Sen yüzündeki çizgileri seviyorsan o çizgiler güzeldir, botoks yaptırmak zorunda değilsin. Zaten bunun farkına varınca auran da değişiyor. ‘Ben ne istiyorum ne yaparsam mutlu olurum’u anlamak, ‘önce ben’ demeyi öğrenmek lazım. Türk kadını ‘verici olursan iyisin’ kalıbıyla yetiştiriliyor.

Sürekli tartıya çıkılmaz, yedi gün spor yapılmaz:

“Tartıda yağ oranımızı görmeyiz, kilo aslında yağ oranın demek. Sağlıklı beslenip spor yaptığında zayıflarsın. Ama sen tartıda yüksek bir rakam gördüğünde motivasyonunu kaybedebilirsin. Bu yüzden rakama takılmak yerine aynada nasıl göründüğüne bakacaksın. Rakamla işin yok. Yağ oranımı ben de bilmiyorum fakat anlıyorum; çünkü spor ve sağlıklı beslenme yaşam biçimim. İnsanlar için de öyle olmalı. Yaşam tarzını değiştirmeden bedenini değiştiremezsin. Diyet, kelime anlamı olarak bedel ödemektir. Diyet kelimesine takılı kalmak yerine ‘kendimi seviyorum o yüzden de sağlıklı besleniyorum’ demelisiniz. Kendimize saygı duymalıyız. Mesela algı olarak hamburger yemek kendine ödül vermek… İyi bir yerde yiyorsan sorun yok, makarnanın üzerine ketçap-mayonez sıkmıyorsan sorun olmaz. Ancak sen bunları sürekli olarak günlük hayatında tüketiyorsan asıl sıkıntı orada. Yedi gün spor yapmak diye bir şey de yoktur. Milli sporcuyum, hayatımda yedi gün antrenman yapmadım. Altı gün egzersizlerimizi yapar, bir gün dinlenirdik. Çünkü kaslar, dinlenirken gelişir. İllaki yapacağım diyorsan elbette değişirsin, kilo da verirsin ama sürekliliği olmaz çünkü sıkılırsın. Ne sağlıklı beslenmede ne de sporda sürekliliği olmayan hiçbir şeyden fayda sağlayamazsın. Bir de spor yapacaksanız neyden zevk aldığınızı bilmeniz lazım. Yürümek mi, koşmak mı, yüzmek mi? Şahsen eskiden koşmayı severdim, şimdi sevmiyorum mesela. Milli kariyerime İlk atletizmle başladım, sonradan bisikletçi oldum. Genel klasman, ferdi klasmanlarda yarıştım ve şampiyonluklar kazandım. Benim disiplinim oradan geliyor.

Aynı zamanda egzersizin ruh sağlığında etkisi birçok antidepresandan daha fazla. Türkiye’de yaygın değil ama yurt dışında psikiyatriste gittiğinizde size önce bir egzersiz tablosu çıkarılıyor ve yardımcı tedavi yöntemi olarak geçiyor. Tabii herkesin psikiyatriste gitme veya spor salonuna üye olma şansı yok ekonomik olarak… Ben de bu sebepten yardımcı olmak adına YouTube’a videolar koydum, özellikle pandemi döneminde haftanın üç günü canlı yayınlar yaptım ve bu yayınları silmedim orada kayıtlı bıraktım. Birçok kadın faydalandı ve kilo verenler oldu. Bu kitapla da daha da fazla kadına ulaşmaya çalıştım.”

← Daha Eski Gönderi Daha Yeni Gönderi →

Yorum bırakın

Sağlık

RSS
Hücresel Askerlerimiz: Antioksidanlar

Hücresel Askerlerimiz: Antioksidanlar

Aşırı oksidanlar/serbest radikaller kanser, kalp hastalığı, bilişsel gerileme ve görme kaybı gibi kronik hastalıklara neden olabilirler. Durum boyleyken, oksidan ve antioksidan savasinda, antioksidanlarin sayisinin daha...

Devamını oku
Binlerce Yıllık Şifalanma: “Aromaterapi”

Binlerce Yıllık Şifalanma: “Aromaterapi”

Tamamen bitkilerden oluşan ve tarihçesi 6 bin yıl öncesine dayanan kadim uygulama yöntemi Aromaterapi, insanlığı şifalandırmaya devam ediyor.

Devamını oku